21 Mart 2012 Çarşamba

İnanlar İnşaat Başkanı Serdar İnan; Türkiye'deki inşaat sektörünün, geleceğini ve yeni projelerini anlattı..

İnanlar İnşaat Başkanı Serdar İnan; Türkiye'deki inşaat sektörünün, geleceğini ve yeni projelerini anlattı..Serdar İnan yeni projelerini anlattı
İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan ile Türkiye'deki inşaat sektörünün durumunu, geleceğini ve yeni projelerini anlattı...
"İstanbul dışında bir deprem olduğunda İstanbul oraya takviye olabiliyor ama İstanbul'da olacak bir depreme Türkiye'nin takviyede bulunması mümkün değil, çünkü Türkiye nerdeyse İstanbul demek. 3.5 milyonluk nüfuslu bir kent yapıp, buraya yabancı sermaye girişini sağlayabilirsek, buradan sağlayacağımız kârı deprem dönüşümü olarak eski İstanbul'un rehabilitesine harcayabiliriz."

"Biz millet olarak boş bir arazi üzerinde anında proje geliştirebiliyoruz. Biz millet olarak inşaat sanayine yatkın bir milletiz. Bu sebeple, Türkiye'nin içinde de dışında da inşaat sektöründe faaliyetlerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor."

Nedim Odabaş, İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan ile Türkiye'deki inşaat sektörünün durumunu, geleceğini ve yeni projelerini konuştu.

İnşaat sektörü gelişiyor, büyüyor. Nitelikli projeler, gerek İstanbul'da, gerekse Anadolu'nun değişik yerlerinde yapılıyor ve arz ediliyor. İnanlar İnşaat da sektörün tüm segmentlerindeki projeleriyle dikkat çekiyor. Sektörün genel görünümünü değerlendirir misiniz?

Her milletin kendisine has sıfatları var. İngilizler politikacı bir millet, Almanlar mühendis, Amerikalılar pazarlamacı, Fransızlar estetisyen. Türk milleti de kurucu bir millet. Bizim böyle bir özelliğimiz var. 16 tane devlet kurmuşuz, batırmakta da mahiriz, şu anda elimizde bir devletimiz var. İnşaat sanayi de kurucu özelliği üzerine kurulu bir sektör. Bunun için Türk milleti inşaat sektöründe başarılı oluyor. Dünyada Çin'den sonra müteahhitlik hizmetlerinde ikinci sıraya oturmuş durumdayız. Biz millet olarak boş bir arazi üzerinde anında proje geliştirebiliyoruz. Bunu becerebiliyoruz. Almanlar bunu bizim kadar iyi yapamıyorlar ki, müteahhitlik sektöründe bizim kadar yoklar. Ama mühendislik dalında Almanlar geniş bir skalada çalışıyorlar. Biz millet olarak inşaat sanayine yatkın bir milletiz. Bu sebeple Türkiye'nin içinde de, dışında da inşaat sektöründe faaliyetlerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor. Sektör olarak, bugüne kadar gelen dönemi ele almak, bundan sonra gelecek olan dönemi de ayrı bir dönem olarak ele almak gerekiyor. Neden? Başbakanımızın açıkladığı yeni şehirler yapmak fikriyle birlikte inşaat sanayi Türkiye'de eskisinden de daha önemli bir konuma gelecek. İstanbul'da bilhassa 3.5 milyon nüfuslu bir kent yapılacağı söyleniyor. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor. Kanalİstanbul'la birlikte bu projenin satış kapasitesi yaklaşık trilyon dolar. Bunun imalat maliyeti yaklaşık 500 milyar dolar. Yani Türkiye'de yeni şehri satabilecek bir pazar, yabancı sermayeyi buraya çekebilirsek, Türkiye'nin kalkınmasında ve 2023 vizyonunda ilk 10'a girmesi anlamında çok büyük bir kademe kat etmiş olacağız. Bu trilyon dolarlık paranın yurt dışından sermaye olarak Türkiye'ye girmesiyle birlikte Türkiye'de inşaat sanayi -yaklaşık 400 tane alt sanayiye hizmet veren bir sanayidir- bu sanayinin çalışması, Türkiye'deki işsizliğin azalması, buradan elde edilecek gelirlerle eski şehirlerin rehabilite edilmesi, depreme karşı bölgelerin boşaltılıp yeniden yapılması imkânlarına kavuşacağız. Aynı zamanda dış borcun ödenmesi imkânına da kavuşacağız. Bu çok önemli bir konu. Ben bunu çok önemsiyorum.

Sektördeki TOKİ'nin çalışmalarıyla birlikte özel sektörün nitelikli projelerini görüyoruz. Sektör 15-20 sene öncesinden nitelikli projelere dönüş gösterdi. Bu açıdan sektöre bakışınız nedir?

1999 depreminden sonra inşaat sektörü bir gelişim kaydetti, inşaat sektörüne bir kalite geldi. Banka kredilerinin, faizin ve enflasyonun düşmesiyle birlikte ciddi anlamda konut kredilerinin önü açıldı. Konut kredileri sektöre ciddi bir anlamda kaynak aktardı. Bunla birlikte kalite arttı, hem finansman imkânı birikti, hem de insanlarda daha güzel binalarda oturma arzusu doğdu. Bununla birlikte, hem TOKİ'nin, hem de özel sektörün atılımı sektördeki ivmenin ana dinamosunu oluşturdu. Türkiye'de 2004-2005'li yıllardan itibaren inşaat sektörü çağ atladı. Ve aslında yeni şehirleri yapabilecek bir potansiyel elde edildi ki, yeni şehirler ortaya çıktı. Eskiden 3.5 milyonluk bir şehrin fikri bile ortaya atılamaz boyuttaydı. En azından bunu konuşur hale geldik. Demek ki biz, inşaat sektörü olarak çok ciddi bir konuma gelmiş durumdayız.

İnşaat sektörünün temel sorunu var

Sektörün içinde hiç mi sıkıntı yok? Demir çimento fiyatlarının arttığını, hazır betonun zamlandığını, dolayısıyla maliyetlerin yükseldiğini duyuyoruz.

Hayat neticede bir bilanço, artısı ve eksisi var. Hiçbir şekilde bedeli olmayan bir mükâfat yok. Bu bedeli ödemek zorundayız. İnşaat sektörü Türkiye'de gelişecekse bunun elbette bir bedeli olacak, sıkıntıları olacak. Bu sıkıntıları aşmak için biz çalışacağız, eğiteceğiz. Türkiye'nin liderliğinin devam etmesi için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getireceğiz. Bu zorluklar aşılamayacak zorluklar değil. İnşaat sektörünün önündeki en önemli zorluklar dört başlık halinde açıklayabiliriz.

Birincisi, mütekabiliyet yasası. Dediğim gibi trilyon dolarlık bir satış söz konusu, yabancı sermayenin Türkiye'ye girişi söz konusu. Mutlaka ve mutlaka bir mütekabiliyet yasasının çıkması, alt yapısının alt organlarının çalışıyor olması lazım. Biz çoğu zaman gerekli kanunu, ana kanunu çıkartmayı beceriyoruz. Ama altındaki yönetmelikleri, maddeleri tam anlamıyla kurgulayamıyoruz. Bununla ilgili ne oluyor? Çıkan kanun iyi bir kanun değilmiş gibi algılanıyor. İşin anasını da eleştirel hale getiriyoruz.

İkincisi, imarla ve mevzuatla ilgili Türkiye'de çok ciddi sorunlar var. İmarlar mahkemelerde iptal ediliyor. İstanbul'un 1/100.000'lik planında üçüncü köprü hâlâ gösterilmemiş. İstanbul, 2050 yılında, 2080 yılında ne olacak? Hangi nüfus öngörüsü var? Belli değil. İstanbul dünya başkenti olacak diyoruz, dünyada giderek artan İstanbul'a karşı bir sevgi seli var. İstanbul'dan gayrimenkul almak isteyenler mevcut. Bununla ilgili elimizde yeterli imar mevzuatı yok. Mimarların çizmek istedikleri projeleri çizebilecekleri, hayallerine kavuşabilecekleri imar yönetmelikleri yok. İmar yönetmeliği her şeyi tahdit eden, sıkan, etrafını çeviren bir konumda. İmar mevzuatının içinde belirsizlikler, yanlışlar, hatalar var.

Üçüncüsü mülkiyet sorunu. Mülkiyet konusunda da devamlı mahkemeler söz konusu. 2B yasası belli değil. Birileri gelip burası orman arazisiydi deyip elinizdeki araziye el koyabiliyor. Mülkiyetler açık değil, sâri değil. Yüzlerce insanın yaşadığı binalar var kooperatifler var. Bir kişinin itirazıyla bir proje yapılamaz halde.

Dördüncüsü ve en önemlisi bürokrasi sorunu. Devlet bürokrasi anlamında inşaat sektörünü çok fazla sıkıyor. Gerekli, gereksiz işlerin üzerinde duruluyor. İşte geçen bir yangın oldu, 11 kişi canını kaybetti. Çadırda yangın çıktı. İtfaiye geliyor binaya, aslında hiç lazım olmayacak, hiçbir zaman tehlike arz etmeyecek konularda sıkıntılar oluşturabiliyor. Ama çadırın önünde çıkışı var, arkasına da bir fermuar taksan oradan insanlar rahatça kaçabilecekken, bir fermuar yüzünden, çadırda ikinci bir çıkış olmadığı yüzünden kadar insan yandı. Bundan dolayı iş daha da sıkıntılı hale gelmeye başlıyor. Bu çözümü basit bir olay. Bunu böyle algılayıp basit çözümlerin üzerine gidip, daha sıkıntılı işlerin üzerinde çok durmayıp, kolaylıkla yapılacak işleri önce düzenleyip, daha sonra yavaş yavaş kaliteyi yükseltmek lazım. Türkiye'de böyle bir olay vuku bulduğunda, olayın üzerine çokça gidiyorlar, insanları daha fazla sıkıyorlar.

Mesela, arabada tebeşir bile bulundurmak zorunlu. Kuralı çok koymak çözüm değil. Kuralı çok koyunca insanlar bıkıyorlar ve yapmıyorlar. Olması gereken olacak, çok fazla detay ve ayrıntıya girmemek gerekiyor. İkinci olarak da, bürokraside imza atan sorumlu. İmza atmayan sorumlu değil. Bence buradaki düzeni terse çevirmek gerekiyor. İmza atan kadar, hatta imza atandan daha fazla imza atmayanı sorumlu tutmak gerekiyor. Yani, sana iskân vermiyor, sana ruhsat vermiyor. Bunun sorumlusu yok. Devletteki herhangi bir memur benim işimi engelleyebiliyor. Büyük bir projeyi durdurabiliyor. Milyar dolarlık projelerin gerçekleşmesi için de, ufacık bir binanın gerçekleşmesi için de yüzlerce imzaya ihtiyaç var. Bu imzalardan herhangi birisi atılmadığı zaman, bu proje yatar. Bu imzayı niye atmadın diye sorgu sual edecek bir merci, bir mahkeme yok.

Deprem bizim hazin gerçeğimiz. '99 depreminden sonra inşaat sektöründe nitelik ve kaliteli bir sürecin başladığını ifade ettiniz. Birkaç cümleyle deprem gerçeğimizden ve inşaat sektörümüzün depreme yönelik olarak ne tür hazırlıklar yapması gerektiğinden bahsedebilir misiniz?

İstanbul'un yüzde 20'si gibi bir alan ve nüfus olarak da 2.5 milyonluk bir bölge ölümlü deprem riski altında. 2.5 milyon nüfusun barındığı İstanbul'un yüzde 20'lik alanında binalar nerdeyse tamamen yıkılacak. Hasarlı binalar ayrı. Bu Marmara'dan geçen fay hattının 7.5'lik bir deprem üretmesi sonucu tahmindir. ve 8.5 olursa daha çok olur, 7.7'e kalırsa daha az olur. Ama deprem bilimcilerin dedikleri fay hattı, 7.5 civarında bir deprem üretiyor. Bunun da zamanı geldi, 10 sene içinde bu deprem gerçekleşecek. Allah inşallah biraz daha geri atsın. Neticede Türkiye'de bu deprem dönüşümünü gerçekleştirebilsin. İstanbul dışında bir deprem olduğunda İstanbul oraya takviye olabiliyor, ama İstanbul'da olacak bir depreme Türkiye'nin takviyede bulunması mümkün değil, çünkü Türkiye nerdeyse İstanbul demek. Bütün kaynaklar İstanbul'da olduğu için Türkiye'yi 10 sene, 20 sene geri atacak bir riski taşıyor. Bu manada da ben yeni İstanbul'u önemsiyorum. 3.5 milyonluk bir nüfuslu bir kent yapıp, bunu yabancı sermayeye açıp, yabancı sermaye girişini sağlayabilirsek, buradan sağlayacağımız kârı biz deprem dönüşümü olarak eski İstanbul'un rehabilitesine harcayabiliriz. İstanbul'un rehabilitesi için 200 milyar dolara ihtiyaç var. Türkiye'nin deprem olarak rehabilitasyonu için de en az 400 milyar dolara ihtiyaç var. İstanbul'da 2.5 milyon insanımızın hayatının kurtulabilmesi, 200 milyar doların harcanmasıyla mümkün. Siz bu parayı harcamazsınız, depreme dayanıksız binaları yıkmazsanız, alüvyonlu topraklarda, dere yataklarında yapılmış binaları ortadan kaldırmazsanız, riski de almış olursunuz. Bu bölgelerdeki insanları alacaksınız, başka yerlere transfer edeceksiniz, yeni binalar yapacaksınız.

Son olarak İnanlar İnşaat olarak projelerinizden bahseder misiniz?

Satışı olan altı tane, başlamakta olan tane projemiz var. İstanbul'un her yerinde proje yapan bir grubuz. Kartal'da, Sarıyer'de, Feriköy'de, Esenyurt'ta, Atakent'te projelerimiz var. Bu gibi projelerimizi biz ve kategorisindeki müşterilerimize yapıyoruz. Hem İstanbul'un her yerinde proje yapan, hem de her sosyal segmente yönelik proje üreten bir firmayız. Bu manada yaptığımız projelerimiz içinde metrekaresi bin 800 liradan, 10 bin liraya kadar satışı olan projelerimiz var.... NEDİM ODABAŞ MİLLİ GAZETE

İnanlar İnşaat Başkanı Serdar İnan; Türkiye'deki inşaat sektörünün, geleceğini ve yeni projelerini anlattı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder